Moğollar'ın Suriye'densonra Mısır' da elde ederek, Franklar ile işbirliği yapmaları önlendiği gibi, yerlihalkın Memlûkler'e karşı itimadı arttı; Mısır, Türkler sayesinde, İslâmiyetinve Moğollar önünden kaçan halkın yegâne melcei hâline geldi. Fakat, Kutuz'un dayeni bir Memlûk grubu kurması aleyhine oldu. Kendi soyundan Borlular'ın desteklerinisağlayan Baybars, Kutuz'u öldürüp (22 Ekim 1260) Bahriyeliler'in yeniden iş başınageçmelerini sağladı.
Kıpçak boylarından Borç-oğlu veya Borlu boyuna mensup olup Ayn Câlût'ta esas rolü oynayan Baybars et-Türkî (1233-1277), ilk iş olarak, Kutuz'un koymuş olduğu ağır vergileri kaldırdı; Bahriyeliler'e iktâlar verdi. Ayrıca ırsî reislerinin emir ve idaresi altında yaşayan Türkmen boy ve uluslarını, küçük parçalara ayırarak, ayrı ayrı sahalara iskân etti (1264).
Bütün geçitler, dar boğazlar Türkmenler (sonradan: Halep ve Şam Türkmenleri) tarafından tutulduğu gibi, sahiller de diğer Türkmen gruplarının (Lübnan'da: Kesrivan Türkmenleri) kontroluna geçti. Baybars, el-Melikü's-Sâlih gibi Memlûk Devletini merkezîleştirmeğe çalışarak, idarî, askerî ve ticarî bakımdan büyük faideler temin eden bir takım tedbirler aldı; yeni bir teşkilât kurdu; kendi ismine nisbetle ez-Zâhirî adını alan ırkdaşlarından mürekkep yeni bir Memlûk grubu meydana getirdi.
Öte yandan Moğollar'ın istilâsında bulunan yerlerden gelmiş Türkler, Memlûk Sultanlığı'na ilticâ ederek, para ve zeâmet karşılığı askerî grupları teşkil ettiler. Bu suretle belli-başlı iktâlara sahip olmak suretiyle gitgide çoğalan Memlûk grupları, çok geçmeden, kendi beylerinin emrinde, devletin mukadderatına hâkim olmakta geçikmediler.
Baybars, bilhassa, Hıristiyanlar ile Ayn Câlût'un intikamını almak hevesinde olan Moğollar'ın müşterek bir hareketlerini göz önünde tutmuş, kuzeyde Küçük Ermenistan krallığı, sahillerdeki Franklar, Kıbrıs Krallığı, nihayet tâkip ettiği sünnî siyaset yüzünden Suriye ve Mısır'daki İsmâîlîler, Nuseyrîler gibi kuvvetli şiî unsurlarla savaşmak zorunda kalmıştır.
Baybayrs'ın ölümü üzerine (1277), yerine oğlu Berke, sonra da Sülemiş geçmiş ise de, bunları bertaraf eden Kıpçaklı Kalavun (öl. 1290), Moğollar ve Franklar'la savaşmış, Kastilya Kralı Alfons ve Sicilyalı Jacob ile bir nevi tedâfüî ittifak yapmıştır. Ayrıca Şamamûm emrindeki Nubyalılar ile de savaşan Kalavun, 1290'da Akkâ'yı fethe hazırlanırken vefât etmiştir.
Kalavun ve halefleri 1382'ye kadar beş nesil boyunca hüküm süren bir nevi saltanat-hânedânı kurmağa çalışmış ve bunda da muvaffak olmuştur. Ancak hânedânını devam ettirmek gayesiyle, el-Melikü's-Sâlih'i taklid ederek, Türk Memlûk gruplarının varlığına rağmen, ayrı cinsten olan Çerkesler'den yeni bir Memlûk grubu teşkil etmesi neticesinde, hânedânı bu Memlûklere istinad ettiği cihetle, Karadeniz limanlarında kurulmuş olan büyük pazarlardan, Venedik ve Ceneviz gemileri ile Mısır esir pazarlarına sevkedilen Çerkes memlûkleri gittikçe çoğalarak zamanla Mısır'ın mukadderatını ellerine geçirdiler.
Kalavun'un on iki bin Memlûk arasında seçerek el-Mukaddem dağından derin bir hendek ile ayrılmış olan Kal'atu'l-Cebel (=dağ kalesi)'e yerleştirdiği üç bin yediyüz Âs ve Çerkes, kale burçlarına nispetle Burcîye Memlûkleri (=el-Memâlîku'l-Burcîyye) adını aldı. Hemen ilâve edelim ki, Çerkesler'in gittikçe çoğalıp diğer Memlûkler'e üstünlük sağlamaları hususu, çok geçmeden Kalavun-oğulları'nın da dikkat nazarlarını çekti.
Filvâki, hükümdarlar yeni Memlûk grupları teşkil ederek muvazene tesisine muvaffak olmuşlarsa da, gerek bu grupların, gerekse yeni unsurlarla beslenmek suretiyle teşekkül eden Türkmen gruplarının Çerkesler'le mücadelesi Berkuk'un zamanına kadar devam etti. Büyük Türk hükümdarı el-Melîku'n-Nasır Mehemmed (1293-1341) üçüncü saltanatında Çerkes Memlûkler'in çoğalmaları meselesini ele aldı.
1315 senesinde tanzim ettirdiği Kadastro (Revku'n-Nâsırî)da mevcut on beş vilâyetin Çerkesleri'ni tespit ettirerek, kimliklerini araştırdı; sayılarını azalttı. Bunun üzerine Mısır ve Suriye'nin belli başlı önemli noktalarını ellerine geçirmeğe muvaffak olan Şam ve Halep Türmenleri, Memlûk ümerâsı arasında yeniden mühim bir mevki elde etmeğe başladılar.
Nitekim, Mısır-Anadolu münasebetlerinin çok sıklaştığı bir devirde, Kosun, Şeyhûn, Altunbuğa, Aydoğmuş ve Mancak gibi Anadolulu emirler (=er-Rûmî), bu devir olaylarında önemli roller oynadıkları gibi, Türkçe de dinî ve hukukî sahalarda büyük bir önem kazandı. Mısır'a gelen bu Türk ümerânın teşkiline muvaffak oldukları Memlûk grupları, umûmiyetle, muhtelif Türk boy ve oymaklarına mensup Türkmenler'den teşekkül ediyordu; bunların Mısır'a gelmelerine de, el-Melîku'n-Nâsır Mehemmed'in Güney Anadolu beylikleri, bilhassa Karaman-oğulları ile yakın teması sebep olmuş idi.
Öte yandan el-Melîku'n-Nâsır'ın Deşt-i Kıpçak ile olan diplomatik münasebetleri, Altun-Ordu hükümdarları üzerinde müslümanlık bakımından mühim tesirler icrâ ettiğinden Kırimî, Sarâyî, Gülüstânî nisbelerini kullanan bu mıntıka halkından bir kısmı, Mısır'a gelerek, Memlûk Sultanlığı'nın hizmetine girmişlerdir. Melîku'n-Nâsır'ın batı hakkındaki bilgisi de gayet geniş idi. Nitekim, 1336'da Kahire'ye gelen Johannis de Mandeville, el-Melîku'n-Nâsır'ı görüp onunla mülâkat etmiş ve bu sultanın batı hakkındaki fikirlerini öğrenerek hayrete düşmüş idi.
Umûmiyetle Hanefi mezhebinde olup el-Melîku'n-Nâsır'a bağlı bulunan Suriye'nin seçkin Nâib (=Vali)leri, bu hükümdarın vefâtını müteâkip (1341), oğullarının Memlûk Sultanlığı tahtına çıkmalarında mühim roller oynadılar, fakat Halep ve Şam Türkmenleri'ne istinad etmek suretiyle 1360'da Nâsır'ın oğlu Hasan'ı bertaraf eden Nâiblerden Yulbuga el-Umerî, saltanat nâibi olarak, Memlûk Sultanlığı'nın mukadderatına hâkim oldu; Aybey, Kutuz ve Kalavun'u taklid ederek, satın aldığı kölelerden Çerkesler'in ekseriyette bulunduğu yeni bir Memlûk grubu (=Yulbugâviye) teşkil etmekle mevkiini sağlamlaştırmak istedi. Bununla beraber, Türkmenler'e mensup emirler, Kalavunoğulları'nı da elde etmek suretiyle, bu yeni Memlûk grubu ile mücadeleye giriştiler; bunlardan biri olan Taybuga et-Tavil (uzun), bütün nüfuzu elinde toplayarak Yulbuga'yı öldürttü (1367). Yulbugâviyeler Suriye'ye sürüldü.
Kahire'deki malları müsadere edildi. Fakat, Memlûk Sultanı Şâban'ın bir süre sonra, Yulbugâviler'i Mısır'a çağırması, bunların yeniden çoğalarak nüfûzlarının artmasına ve çok geçmeden kendi şefleri Berkuk'un etrafında toplanmalarına sebep oldu.
İşte Yulbugâviyeler'in tabiî şeflerinden biri olan Berkuk, efendisi Yulbuga'yı taklid etmek suretiyle, satın aldığı kendi cinsi Çerkesler'den yeni bir Memlûk grubu teşkil etmeğe muvaffak oldu. Zâhirî Memlûkları (=Memâlîkü'z-Zâhiriyye) ismini alan bu Memlûk grubu, gittikçe çoğalarak, Mısır'daki Çerkes ekseriyetinin artmasına ve hâkimiyetin bunlara geçmesine sebep oldu.
Bu suretle Çerkesleri iş başına getirmeye muvaffak olan Berkuk, kara yollarının emniyetini ve ticâret kervanlarının sâlimen Mısır'a gelmelerini temin ettiğinden el-Kârimî tüccârlarının da desteği ile 1382'de saltanata geçti. fakat Mısır'ın mukadderatını ellerinde bulunduran Türk emirleriyle çarpışmak zorunda kaldı. Yulbuga en-Nâsırî ve Mintaş gibi Türk emirleri ile yaptığı savaşları kaybederek tahttan indi ise de, bu iki Türk emirinin aralarında zuhur eden rekabet yüzünden, 1390'da yeniden saltanata geçti.
Bununla beraber, Türk potası içinde eriyen Berkuk, iyi bir diplomat olarak, Timur' karşı Bayezid, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Altun Ordu hükümdarı Toktamış Han ile anlaştı; Celâyirli hükümdarı Sultan Ahmed'i müdafaa etti. 20 Haziran 1399'da vuku bulan ölümü ile bütün bu ittifaklar dağıldı. XIV. yüzyıl Yakın-Doğu tarihinin mühim simalarından biri olup siyasî ve iktisadî buhranların iş başına getirdiği Berkuk, rakiplerinden Timur'un kuzeyde Toktamış, Bayezid'in batıda Macarlar ve Haçlılarla meşgul olduğu bir sırada, dahilî mücâdeleler ile yıpranan Memlûk Sultanlığı'nı merkeziyetçi bir devlet haline sokmuş, Osmanlılar tarafından da bazı hususları benimsenen Memlûk teşkilâtını bir kat daha kuvvetlendirmiştir. Fakat, Türk millî şuûruna yabancı olmadığı anlaşılan Berkûk'un bütün meziyetlerine rağmen, kendi cinsi olan Çerkesler'i iş başına getirmek maksadiyle, Türk emirlerine karşı giriştiği mücâdele, Memlûk Sultanlığı'nın âtisi için faydalı olmamış, Türk ve Çerkes rekabetinin doğurduğu ayrılık ise devleti temelinden sarsmıştır.
Karakoyunlular kabilesinin adı,ongunlarının koyun olması ile alâkalı sayılıyorsa da, diğer kavimlerde olduğugibi eski Türklerde de totem olarak kabul edilen hayvanın etinin yenmesi yasak olduğundanbu ismin onlara ait sürülerin rengi ile ilgili olması da mümkündür. Moğol hâkimiyetininçöküntüye başlaması ile faaliyete geçen Doğu Türkmenlerinin en belli başlı şubelerindenbirisi olan Karakoyunlu kabilesinin 24 Oğuz boyundan hangisine mensup olduğuna dairkesin bir bilgiye sahip değiliz. Bu konuda yapılan araştırmalarda kesin olmamaklaberaber bu kabilenin Yıva veya Yazır boyuna mensup olabilecekleri üzerinde durulmaktadır.
Karakoyunlu Siyasî Teşkilâtını Meydana Getiren Türkmen Boyları
Bir boylar Konfederasyonu olan Karakoyunludevletine, Karakoyunlu kabilesi etrafında toplanan bazı Türkmen toplulukları siyasîbir hüviyet kazandırmışlardır.
Önemlerine göre bu Türkmen toplulukları şunlardır:
1. Karakoyunlu Kabilesi: Karakoyunlu hânedânınınçıktığı kabiledir.
2. Sa'dlu Kabilesi:Karakoyunlular'ın enönemli kabilelerinden birisiydi. Karakoyunlu hânedânı ile akraba idi. GüneyKafkasya'da Sürmeli Çukuru, Erîvan ve Nahçıvan bölgesinde yaşamakta idiler.
3. Duharlı Kabilesi: Erzurum ve Bayburt bölgesindeoturan bu kabile Osmanlı kaynaklarında Tokarlu olarak bilinmektedir.
4. Karamanlu Kabilesi:Bu kabile adınıKarakoyunlu hükümdârı Kara-Yusuf'un emirlerinden olan Emir Karaman'dan almıştır.Gence ve Berdaa bölgesinde yurt tutmuşlardı. Karakoyunlular'ın yıkılmasından sonraAkkoyunlular'a cephe almışlar ve Safevî hanedânının ortaya çıkmasında büyük roloynamışlardır. Safevî Hükümdarı Şâh Abbas zamanında yedi kızılbaş teşekkülündenbiri olan Ustacalu boyuna Çakırlu bağlanmışlardır. Bugün Kuzey Azerbaycan'dakiGence ve Berdaa bölgelerindeki Karaman ve Karamanlu şeklindeki yer adları bu kabileninhatıralarıdır.
5. Çakırlu (Çekirlü): Erdebil bölgesindeyurt tutmuş olan bu kabileyi Faruk Sümer Kürt menşeli göstermiş olmasına rağmen,Z. Velidî Togan'ın belirttiği üzere Kıpçak Türkleri'ndendir. Kıpçaklar, Gürcüler'inmüttefiki sıfatıyla Kafkaya'ya girmişler ve Tebriz çevresine yerleşmişlerdi. Dahasonra İslâmiyeti kabul eden Kıpçak Türkleri Şems'üd-din İl-deniz hükümdârlığındaAzerbaycan'da bir atabeylik vücuda getirmişlerdi. Kengerlü, Karabörk, Karapapah,Becenek, Koman, Komanlu, Çoruk, Çakır ve Çakırlu kabileleri işte bu Kıpçak Türkleri'ninbakiyeleriydiler.
6. Baharlu Kabilesi: Karakoyunlular'ınikinci derecede önemli kabilesiydi. Karakoyunlu kabilesi ile doğrudan akrabaydılar.Hemedân bölgesinde yurt tutmuş olan Baharlu kabilesi, Akkoyunlu hakimiyetinden sonra doğuyaçekilmiştir. Baharlu reislerinden Ali Şeker Bey'in ahfadından Bayram Han, Ekber Şah(1556-1605)'in yakın adamlarından idi. Ayrıca Dekken (Dahkân)'da Kutbşâhîlerdevletinin kurucusu olan Sultan Kulu (veya Kuli) de Karakoyunlular'dandı. Baharlu oymağındanbir grup bugün Kazvin'i batısındaki Hamse vilâyetinde yaşamaktadır.
7. Alpağut Kabilesi: Karakoyunlu oymaklarındanbirisi olup, Kara-Yusuf zamanında Hemedân bölgesi Alpağut Türkmenleri'nin elindeydi.Safavîler devrinde Azerbaycan'da Berdaa bölgesinde, Sa'd Çukuru ve Şirvan taraflarınayerleşmişlerdir.
Karakoyunlu Devleti (1365-1469)
İlhanlı hakimiyetinin iç kavgalar sonundayıkılmaya yüz tuttuğu sırada Karakoyunlular'ın Akkoyunlular ile birlikte tarihsahnesine çıktıklarını görüyoruz. İlhanlılar zamanında Doğu Anadolu, birisimerkezi Ahlat olmak üzere Van bölgesi eyâleti, diğeri merkezi Musul olmak üzereDiyarbakır, Mardin Musul bölgelerini kapsayan iki askerî bölgeye ayrılmıştı.Diyarbakır valisi Sutay (Ölm. 1332)'ın oğlu Hacı-Tugay ile diğer oğlu Barımbay'danolan torunu İbrahim-şâh, Sutay zamanında Musul'dan Erzurum'a kadar genişlemiş olaneyâleti ele geçirmek için birbirleriyle mücadeleye başladıklarında KarakoyunlularHacı-Tugay'ı, Akkoyunlular İbrahim-şâh'ı desteklemişlerdir.
Bu taht kavgasını Hacı-Tugaykaybetmiş ve 1343 yılında yeğeni tarafından öldürülmüştür. Bu mücadele sonundaKarakoyunlular, Musul, Van Gölü çevresi ve Erzurum'a, Akkoyunlular ise Diyarbakırçevresine hâkim olmuşlardır.
İbrahim-şâh'ın 1350 yılındaki ölümü ve yerine geçen yeğeni, Hacı-Tugay'ınoğlu Pîr Muhammed'in bir Türkmen emiri olan Hüseyin bey tarafından öldürülmesi ilebölgedeki Moğol hakimiyeti sona erdi. Bu tarihten itibaren başlayan Türkmenhakimiyeti, Hüseyin Bey'in 1351 tarihinde Karakoyunlu Bayram Hoca tarafındanöldürülmesiyle Karakoyunlu oymağı çevresinde şekillenmeye başladı.
Türkmenlerüzerinde Karakoyunlu oymağının hakimiyetini kuran Bayram Hoca'dan 1365 tarihine kadarkaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Ancak bu tarihlerde Türkmenler'in Doğu veGüneydoğu Anadolu, Musul ve çevresine tamamen hâkim oldukları daha sonraki olaylardananlaşılmaktadır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Azerbaycan'ın Türkmenleşmesi'ndebüyük rol oynayan Karakoyunlular, aynı zamanda yaptıkları başarılı mücadeleleriile de tarihe geçmişlerdir. Denilebilir ki, büyük bir cihangir olan Timur'a karşıböyle bir mukavemet gösteren başka bir topluluk çıkmamıştır.
1365-1469yılları arasında bir hakanlık haline gelen Karakoyunlular'ın belli başlıhükümdârları şunlardır:
1. Bayram Hoca (1365-1380?)
2. Kara Mehmed Bey Durmuş (1380-1389 Nisanı)
Bayram Hoca'nın oğlu veya kardeşinin oğlu olduğu konusunda bilgiler vardır. Kesinlikkazanmamıştır.
3. Kara Yusuf Bey Bahadır (Nisan 1389-13/11/1420). Kara Mehmed oğlu.
4. İskender Bey (13/11/1420-1/4/1437). Kara Yusuf oğlu.
5. Sultan Muzafferüddin Cihân Şâh (1/4/1437-11/11/1467). Kara Yusufoğlu.
6. Sultan Hasan Ali (11/11/1467-1469 Nisanı). Cihan-şâh oğlu.
Akkoyunlular
Akkoyunlu oymağının Doğu Anadolu'ya geliş tarihihakkında güvenilir bilgiyi, Akkoyunlu hanedanının tarihi olan, Ebû Bekr-i Tihrânî'ninKitâb-ı Diyarbekriyye'sinde bulmak mümkündür. Devletin kurucusu Karayülük OsmanBey'i, Bayındır Han vâsıtasıyla 52. göbekte Oğuz Hân'a bağlayan yazar, oymağınilk önce XIII. asrın başlarında Doğu Anadolu'da göründüğünü, Moğol istilâsınakarşı koyduklarını, giderek Diyarbekir havâlisine hâkim olup, bu arada Trabzon RumDevleti'ne ve Gürcülere karşı da seferlere giriştiklerini kaydeder.
Akkoyunlu Kabilesinin Menşei ve Teşekkülü
Konar-göçer bir Türkmen topluluğu olanAkkoyunlular'ın adlarının besledikleri sürülerden verilmiş olması muhtemeldir.Çeşitli Farsça ve Arapça kaynaklar, Akkoyunlular'ın menşe'lerinden bilgivermeksizin, Selçuklu ve Artuklu beğlerinden olduklarını ifade etmelerine karşılıkyukarda zikredilen Akkoyunlu tarihi olan Kitab-ı Diyarbekriye'de Akkoyunlular Oğuz Hanneslinden gelmektedir denilmektedir.
Buna göre Oğuzlar'ın Bayındır boyunun bir oymağı olan Akkoyunlular'ın Peygamberdevrinde (VII. yüzyıl) Kıpçak ülkesine, oradan da Ârran Ovası'na geldiklerini,Selçuklular döneminde bu devletin hizmetine girdiklerini ve Diyarbakır bölgesininkendilerine ikta olarak verildiğini kaydetmektedir.
Oğuzlar'ınBayındır boyundan inen Akkoyunlular'ın tarihi 1300 yıllarından itibarenbilinmektedir. Akkoyunlular'dan bilinen ilk tarihi simâ Tur-Ali Bey'dir. Karakoyunludevletini yıkarak (1469) onun yerine büyük bir Türkmen devleti haline gelenAkkoyunlular'ın bu tarihe kadar başlarında bulunan reisleri şunlardır:
1. Tur-Ali Bey (?-1360): Babası AkkoyunluBeylerinden Pehlivan Bey'dir. Kendisine bağlı Türkmenler'le Diyarbakır'da yurttuttuğu bilinmektedir. İlhanlı Gazan Han (1248-1291)'a genç yaşta intisap ettiği veonun maiyetinde Suriye seferine katıldığı bilinmektedir.
2. Fahreddin Kutlu Bey (1360-1389):Babası Tur-Ali Bey'den sonra Akkoyunlular'ın reisliğine gelmiştir. Devri oldukçahareketli geçmiş, Sivas hakimi Kadı Burhaneddin, Trabzon Rum İmparatorluğu, MısırMemlûk Sultanlığı ve amansız rakipleri Karakoyunlular'la mücadele etmiştir. 1389yılında ölen Fahreddin Kutlu Bey'in mezarı Bayburt'un Sinor köyündedir.
3. Ahmed Bey (1389-1397): Fahreddin KutluBey'in oğludur. Babasının ölümü üzerine Akkoyunlular'ın reisliğinegetirilmiştir. Uzun süre Kadı Burhaneddin'in yüksek hakimiyetini kabul etmek zorundakalan Ahmed Bey, 1397 yılında onun tarafından öldürülmüştür.
4. Fahrüddin/Bahaüddin Kara-YülükOsman Bey (1397-1435): Akkoyunlular'ın Doğu Anadolu'da hakimiyetini perçinleyenreisleridir. Fahreddin Kutlu Bey'in oğullarındandır. Rakipleri ve ağabeyi Ahmed Bey'iöldürten Kadı Burhaneddin'i mağlûp ve katletmiş, daha sonra KarakoyunluKara-Yusuf'la Türkmenler üzerindeki hakimiyet ve Doğu-Güneydoğu Anadolu'yu elde etmekiçin amansız bir mücadeleye girmiştir.
5. Celâlüddin Ali Bey (1435-1438): Kara-Yülük Osman Bey'in veliaht tayin ettiği oğlu olup, babasının yerine Akkoyunlu reisliğine getirilmiştir.
6. Nurüddin Hamza Bey (1438-1444): Kara-Yülük Osman Bey'in diğer oğludur.
7. Cihangir Bey (15/10/1444-1453): Celâlüddin Ali Bey'in oğludur. Hakim olduğu Urfa'dan hareketle Akkoyunlu beyliğini tekrar toplamayı başarmıştı.
8. Nusretüddin Ebû-Nasr Uzun Hasan Bey (1435-6/1/1478): Akkoyunlular'ı bir devlet haline yükselten, Akkoyunlu Uzun Hasan Bey olmuştur.
Karakoyunlular'ın büyük hükümdârı Cihân-şâh'ı (1467), Türkistan hükümdârı Ebu Said'i (1469) ortadan kaldırarak bütün İran'a, Irak'a, Kafkasya'ya ve Doğu Anadolu'ya sahip oldu.
Batı Anadolu'ya doğru olan hedefi Osmanlı hükümdârı Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) karşısında aldığı Otlukbeli (11 Ağustos 1473) yenilgisi ile neticesiz kaldı. Bu yenilgiye rağmen ayakta kalmayı başaran Uzun Hasan, Orta ve Batı Anadolu'dan tamamen elini çekmekle beraber Tebriz taht merkezi olmak üzere diğer Akkoyunlu topraklarını elinden bırakmadı.
1478 yılında vefat eden Uzun Hasan, büyük devlet adamlığı vasfı yanında memlekette uzun süreden beri ihmal edilmiş olan imâr faaliyetlerine hız verdi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu harap eden aşiret kavgalarına, mera, otlak anlaşmazlıklarına son verebilmek için birçok kanunlar düzenledi. Bu kanunlar uzun süre bölgede "Hasan Padişah Kanunları" olarak anılagelmiştir. Osmanlılar dahi Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesini ele geçirdikleri zaman bu kanunlarda çok az değişiklikler yaparak yürürlükte bırakmışlardır.
9. Sultan Halil (6/1/1478-24/12/1490):Uzun Hasan Bey oğlu.
10. Sultan Yâkub (15/7/1478-24/12/1490): Uzun Hasan Bey'in diğer oğlu olup, son dirayetli Akkoyunlu hükümdârıdır. Ölümünden sonra devlet inkırâza yüz tutmuştur.
Sultan Yakub'dan sonra sırasıyla Sultan Baysungur (24/12/1490-1492 Mayıs), Sultan Rüstem (Mayıs 1492-1496 yılı başı), Sultan Dâmâd/Ahmed Göde/(1496 başı-1498), Sultan Mehmed (1498-1500), Sultan Elvend (1500-1504), Sultan Murad (1504-1508) hükümdârlık yapmışlardır. Akkoyunlu devletine diğer bir Türk teşekkülü olan Safevî hanedanı son vermiştir.
Akkoyunlu Siyasî Teşkilâtını Meydana Getiren Türkmen Boyları
1. Bayındır Boyu:
Akkoyunlu hanedânının çıktığı Oğuz topluluğudur.
2. Pürnek (veya Pornak) Kabilesi:
Akkoyunlular'ın güçlü bir oymağı idi. Halen günümüzde Selim'in kuzeyindevarlıkları görülmektedir. Bu adda bir de köy vardır.
3. Musullu Kabilesi:
Akkoyunlular'ın güçlü oymaklarının ikincisidir.
4. Hamza-Hacılu, Kara-hacılu, İzzedin Hacılukabileleri:
Bunlar ikinci derecedeki oymaklardır.
5. Emîrlü,
6. Halep Türkmenleri:
Bunların büyük bölümünü Afşar Türkmenleri teşkil etmekteydi. Bunlararasında da bilhassa Mansûr Bey'e bağlı Afşarlar, Kutbegilüler adı verilen Afşartopluluğu ile Bayatlar'ı zikretmek gerekir.
Akkoyunlular güçlendikçekonfederasyona çeşitli Türkmen toplulukları da katılmışlardır. Bunlar arasındaDulkadırlu ulusu, Çepniler, Ağaçeriler, Kaçar, Döğer topluluklarını sayabiliriz.
Siyâsî bir birlik kurmadanönce bunlar güneyde Urfa ve Mardin, kuzeyde Bayburt olmak üzere Fırat ve Diclehavâlisinde yaylayıp, kışlayarak dolaşmakta idiler. En büyük rakipleri olanKarakoyunlu Türkmenleriyle amansız mücadeleleri, hem tarafların ağır kayıplarvermesine hem de bulundukları bölgelerin harap olmasına sebep olmuştur.
İlhanlılarınyıkılmasından sonra, onun enkazı üzerinde birbirleriyle mücâdele eden Celâyir,Çoban ve Sutay hanedanlarının kavgalarına katılan bu iki oymaktan KarakoyunlularCelâyirlilerin, Akkoyunlular ise, bu ailenin rakipi olup, Musul ve Diyarbekirbölgelerinde hüküm süren Sutayoğullarının hizmetine girmişlerdi.
Bu sonucu hanedan OrtaAnadolu'ya çekilmek zorunda kalınca, Akkoyunlular Mardin'de hüküm sürenArtukoğulları ile işbirliği yapmış ve Diyarbakır havâlisindeki bazı şehir vekalelere hâkim olmuşlardı. Böylece Akkoyunlu oymağı yavaş yavaş kuvvetlenmeye vediğer boy ve oymakları kendisine bağlayarak bir ulus hâline gelmeye başlıyordu.Bunlara katılan boy ve oymaklar kendi adlarını korumakla birlikte hep Akkoyunluoldular.
Diyarbakır bölgesini yurd edinen Akkoyunluların reisi Tur Ali Bey 1340-1341 ve 1343'te Trabzon-Rum Devleti'ne ve hatta başkentine hücum etmiş, 1348'de Bayburt ve Erzincan emîrleriyle tekrar Trabzon üzerine yürümüş ise de, başarı kazanamamıştı. Trabzon imparatoru III. Aleksios, bu müttefik Türk beyleri içinde en kuvvetlisi olan Tur Ali Bey'i kazanmak ve böylece diğerlerinin hücumunu önlemek emeliyle kız kardeşi Maria Despina'yı bu beyin oğlu olan Kutlu Bey ile evlendirdi (1352/1352).
Akkoyunlu Devleti'nin kurucusu Kara-yülük Osman Bey'in annesi işte bu prensestir. Muhtemelen 1363'e doğru babasının yerine geçen Kutlu Bey 1365'te karısın Despina ile, Aleksios'u ziyaret için Trabzon'a gitmiş, aynı yıl imparator bu ziyareti iâde etmiştir. Kutlu Bey'in oğlu Kara-yülük Osman Bey de Aleksios'un kızlarından birisiyle evlenmiştir.
Kutlu Bey, XIV. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Anadolu'da sürüp giden emîrlik kavgalarının çoğuna katılarak menfaat karşılığı, beylik iddiasında bulunanlara hizmet etmiştir. Hâkimi Pîr Hüseyin'in ölümü üzerine (1378) Erzincan'ı ele geçiren Mutahharten, aynı yıl Sivas hükümdarının burasını zabta teşebbüsü üzerine, Akkoyunlulardan yardım istedi. Kutlu Bey'in oğullarından birisinin kumandasındaki Akkoyunlu ordusu, üzerine gönderilen Sivas kuvvetlerini mağlûp etti.
Kutlu Bey oğlu Ahmed Bey, Kadı Burhâneddîn'in Sivas'ta hükümdarlığını ilân etmesinden (1381) sonra, Sivas üzerine yürüyerek şehri müdafaaya memur edilen Emîr Yusuf Çelebi'yi mağlûp ve katletmesine rağmen, burayı ele geçirememiştir. Ancak altı yıl sonra, Kutlu Bey oğulları Kadı Burhaneddin'e sığınarak, hareketlerinden dolayı bağışlanmalarını istediler; ricâlarının kabûlü üzerine de küçük kardeşleri Kara-yülük Osman Bey'i rehin bırakarak ayrıldılar. Diğer bir rivayete göre, cesaret ve şöhretini kıskanan kardeşlerinin kendisine bir kötülük yapmalarından çekinen Kara-yülük onlardan ayrılarak Kadı Burhaneddin'in hizmetine girmiştir.
Kutlu Bey 1389 sıralarında ölerek, Bayburt'un bir köyünde gömülmüştür. Onun dört oğlu (Hüseyin, Ahmed, Pîr Ali ve Kara-yülük) bilinmektedir.
Başlangıçta Kadı Burhaneddinle Kara-yülük Osman Bey çok iyi iki dost iken aslının ne olduğu bilinmeyen bir sebepten dolayı araları açıldı. Şeyh Müeyyid'in öldürülmesi hadisesi ise bu husumetin görünen sebebi idi.
Burhaneddin'den ayrılan Karayülük onun tarafından tâkip edildi. Maiyetinde sâdece altıyüz süvâri bulunan Karayülük, Burhaneddin'in yirmi bin kişilik kuvvetini hezîmete uğratarak onu esir edip öldürttü (Temmuz 1398) ve Sivas'ı muhasara ederek şehrin teslimini istedi. Babası Burhaneddin'in yerine Sivas hükümdarı olan Alâeddin Ali Çelebi, Kara-yülük'e karşı kayın-pederi olan Kara Tatar beyinden yardım istedi ise de, Karakoyunlular bunları mağlûp ederek, şehri kuşattılar.
Âciz kalan Sivas halkı, Türkmenlerin eline geçerek tahrip edileceğinden korktuklarından, şehri Osmanlı hükümdarına teklif ettiler. Bunun üzerine I. Bayezid, büyük oğlu Süleyman Çelebi kumandasında kalabalık bir orduyu Sivas üzerine gönderdi. Kara-yülük mağlûp edilerek, Sivas ve Kadı Burhaneddin'in ülkesinin mühim bir kısmı Osmanlılar eline geçti.
Sivas'ı almaktan ümidini kesen Kara-yülük Osman Bey, evvelce Akkoyunluların düşmanı ve Karakoyunluların müttefiki bulunan, fakat Kadı Burhaneddin'i ortadan kaldırdığı için bu defa kendisine hürmet gösteren Mutahharten ile birleşti.
Timur'un Anadolu'ya yürüyüşünde, Kara-yülük, onun ordusuna öncülük yapmış, Sivas'ın ve Elbistan ile Malatya'nın zabtında hazır bulunmuştur. Timur, Osmanlılardan aldığı Malatya'yı Kara-yülük'e vermiştir. Timur'un Suriye seferinde Osman Bey ve oğulları da hazır bulunarak yararlıklar gösterdiler. Bu seferden dönüşünde Mardin'i kuşatan Timur, çok geçmeden Irak üzerine yürüyünce, şehrin muhasarasını Karayülük'e bıraktı ve ona ayrıca Diyarbakır'i verdi.
Mardin'i zabteden Karayülük, oğlu vasıtasıyla Hasankeyf hâkimini kendisine itaate, vergi ve asker vermeye mecbur etti.
Timur'un 804/1402'deki ikinci Anadolu seferine kardeşleriyle birlikte katılan Karayülük, Ankara Savaş'ında Osmanlı sol kanadının bozulmasında büyük rol oynamıştır. Kışı kendisi ile birlikte Anadolu'da geçiren Karayülük'e ayrılması sırasında Timur, bütün Diyarbakır gölgesini beyliğini vermiştir. Diyarbakır'a gelen ve artık ağabeylerinin emri altındaki diğer Akkoyunlu cemaâtini de idâresi altında toplanmayı başaran Karayülük Osman Bey, Akkoyunlu Devleti'ni kurdu.
Karayülük Timur'un ayrılmasından sonra Doğu Anadolu'da siyasi bir birliğin olmamasından faydalanarak Urfa, Kemah, Erzincan, Harput, Erzurum ve uzun mücâdelelerden sonra Mardin'i zabtetmiş ve Çoruh havzasına hâkim olmuştur. Amansız rakibi Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf yaptığı ilk savaşı (1409) kaybetmişse de 1417'deki ikinci savaşta taraflar birbirlerine karşı üstünlük sağlayamamışlar ve Mumlûk tehdidi karşısında anlaşmaya varmışlardı. Muhtemelen Şahruh'un tahriki ile Kara-yülük, Cemaziyeahir Temmuz 1418'de çareyi yağmalayarak Mardin'i kuşattı. Fakat Kara Yusuf'un Akkoyunlular üzerine yürüdüğünü haber alan Karayülük, Diyarbakır'a doğru çekilirken Kara Yusuf tarafından mağlûp edildi.
Kara Yusuf'un ölümünden (1420) sonra yerine geçen İskender Bey zamanında, bu iki Türkmen devleti arasındaki mücâdeleler daha da şiddetlenerek devam etti. Rebiülevvel Mart 1421'de yine Mardin'i kuşatan Kara-yülük, İskender Bey tarafından mağlûp edildi. Tek başına Karakoyunlularla başa çıkamayan Osman Bey, Şahruh'un Karakoyunlulara karşı yaptığı Eleşkirt (1421) ve Selmas (1429) savaşlarında onun yanında yer aldı. Şahruh'a karşı başarı kazanamayan İskender Bey ise, Osmanlı hüküdarı II. Murad'a sığınmak üzere Tebriz'den Erzurum'a giderken, Şahruh'un talimatıyla Kara-yülük tarafından yolu kesildi. Hasmının geçiş izni vermemesi üzerine savaşmak zorunda kalan İskender Bey, kuvvetlerinin azlığına rağmen, galip geldi (Eylül 1435). Karayülük ile iki oğlu ve bazı Akkoyunlu beyleri savaşta ölenler arasında idi.
Karayülük Osman Bey'in ölümünden sonra oğulları iktidar mücâdelesine giriştilerse de, bunlardan veliaht olan Ali Bey, hem Şahruh, hem de Memlûk sultanından beylik menşuru aldı. Bir taraftan Karakoyunlu taarruzlarını durdurmaya çalışırken, diğer taraftan kardeşi Mardin valisi Hamza Bey ile mücâdele eden Ali Bey, iki kuvvetle birden başa çıkamayacağını anlayınca, II. Murad ile Memluk sultanından yardım istedi. Bir ara Melûklerden destek gördü ise de, Osmanlılardan umduğu yardımın gelmemesi üzerine ümitsizliğe düşerek, Suriye'ye çekildi. Böylece Akkoyunlu beyiği, Kara Yusuf'un oğlu İspend'e galebe etmiş olan, kardeşi Hamza Bey'in eline geçti (1438).
Kardeşlerini ve yeğenlerini itaat altına alan ve Memlûk sultanı tarafından tanınan Hamza Bey, Akkoyunlu birliğini yeniden kurmaya çalıştı. Hamza Bey ölünce (848/1444), kardeşi Ali Bey'in oğlu Cihangir, beyliğin başına geçti ise de, kendisine karşı olan hanedan mensuplarından bazıları, Karakoyunlu Cihan-şâh'tan yardım istedirler. Bu arada Karakoyunlu şehzâdelerden Elvend'in Cihangir'e sığınması iki devlet arasındaki gerginliği artırdı ve Karakoyunlular 1450'de Erzincan'ı kuşatıp teslim aldılar.
Fakat Cihangir'in Elvend'i vermemekte direnmesi, Malatya, Urfa ve Mardin'in Karakoyunlular'ın eline geçmesine yol açtı. Cihangir, annesi Sara Hâtûn'u Memlûk sultanına göndererek yardım veya hiç olmazsa sulha aracı olmasını istedi ise de bu yardım gelmedi. Bunun üzerine Akkoyunlular kendi kuvvetleriyle Urfa ve Mardin'i geri aldılar (1451). Ergani'de Cihangir'in küçük kardeşi Uzun Hasan Bey kuvvet toplayarak, Urfa yakınlarında Karakoyunluları bozguna uğrattı. Fakat taraflar arasındaki çatışma kesin bir neticeye varamadı.
Cihan-şâh oğlu Muhammed Mirza kumandasında büyük bir ordu gönderince, Cihangir Diyarbakır surları içine kapandı. Uzun Hasan kardeşinin yardımına geldi ise de, bütün yıl süren çatışmalar neticesiz kaldı. Nihayet Timurlulardan Baysungur oğlu Sultan Bubur'un, Rey'e geldiğini duyan Cihan-şâh, Cihangir'e elçi göndererek barış teklif etti; hatta Cihangir'in kızını oğlu M. Mirza'ya isteyerek iki ulus arasındaki düşmanlığı kaldırmaya çalıştı.
Cihangir, bütün bu kötü şartlara rağmen, dedesi Kara-yülük'ün idaresi altındaki memleketleri bir araya toplamağa çalışmış ve bunda da bir dereceye kadar başarılı olmuştu. Mücâdeleler sırasında Cihangir'in en büyük yardımcısı kardeşi Uzun Hasan Bey idi.
Karakoyunlularla yapılan mücadelede Cihangir'in en büyük desteği olan Uzun Hasan Bey, 1453'te ânî bir saldırı ile Diyarbakır'ı ele geçirip, kardeşleri Cihangir ve Üveys'i ard arda yenerek, bunlara yardıma gelen Karakoyunluları da perişan etti (1457). Bu başarısından sonra kardeşleri ona tâbi oldukları gibi, Uzun Hasan aynı yılda Hısn Keyfâ'daki Eyyûbî hükümetini de ortadan kaldırdı.
Ertesi sene Karamanoğlu ülkesine saldıran Dulkadır-oğlu Arslan Bey'i geri çekilmek zorunda bıraktı. Uzun Hasan, 1459'da Gürcistan'da birkaç kaleyi zabt ile Selçuklu soyundan geldiklerini iddia eden Eğil beylerinin hâkimiyetine son verdi. O, daha önce Karakoyunluların ele geçerdikleri yerleri geri aldığı gibi, Şebinkarahisar ve Koyulhisar'ı da zabtederek Osmanlı ülkesine akınlara başladı.
Ülkesi Osmanlıların eline geçen Candaroğlu Kızıl Ahmed'in Uzun Hasan'a sığınması ve II. Mehmed'in Trabzon'u fethetmek için harekete geçmesi üzerine, İmparator IV. İoannes'in kızı ile evli olmasından dolayı Trabzon Devleti üzerinde Uzun Hasan'ın hak iddiasında bulunması sebebiyle, Akkoyunlularla Osmanlılar arasındaki münasebet gerginleşti. Trabzon üzerine yürüyen Osmanlı ordusunu önlemek için gönderdiği kuvvetler Gedik Ahmed Paşa'ya gelince, Uzun Hasan, annesi Sara Hâtûn'u Fatih'e yollayarak, Osmanlı ordusunun geri dönmesini istediyse de, bu kabûl edilmedi. Osmanlılar Trabzon'u zabtedip bu devlete son verdiler (1461). Ancak ele geçen hazinenin bir kısmı karısı için ayrılarak Uzun Hasan'a gönderildi.
Batıdaki meşguliyetinden sıyrıldıktan sonra Uzun Hasan, 1462, 1472 ve 1477 yıllarında Gürcistan'a karşı akınlar yapmış, bazı kaleleri zabt ve tahrip etmiştir. Kendisini git gide daha kuvvetli gören Uzun Hasan zayıf komşularının iç işlerine karışmaya başladı. Karaman beyi İbrahim Bey'in ölümü üzerine veliahtı İshak Bey'in hükümdar olmasını temin eden Uzun Hasan, 1472'de İç Anadolu'ya gönderdiği kuvvetlerle, Tokat, Kayseri ve Hamideli taraflarını ele geçirdi.
Bir ara Akkoyunlu ordusu, Karaman-oğullarından Pîr Ahmed ve Kasım Beyler ile birlikte Konya'yı zabtetmeye kalkmışsa da, şehir halkının Osmanlılara sadık kalması neticesinde, bir başarı sağlayamadıkları gibi, Beyşehir civarında şehzâde Mustafa kuvvetlerine mağlûp olmuşlardır. Pir Ahmed Bey ülkesine tekrar sahip olmak için yanına sığınmış bulunduğu Uzun Hasan'ı devamlı olarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı.
Akkoyunlu beyliğini büyük bir devlet hâline getiren Uzun Hasan, devrinin tarihçilerine göre, uzun boylu, zekî, mâkul, karar sahibi, cesur, âdil, iyi ahlâklı, âlimlerin ve san'atkârların koruyucusu bir hükümdar idi. Ancak içkiye düşkünlüğü, onun zayıf tarafıydı. Tebriz'de muhteşem bir saray meydana getiren Uzun Hasan, birçok ilim ve hayır müesseselerinin de kurucusudur. İdârî ve askerî teşkilâtta Osmanlı Devleti'ni örnek alarak Akkoyunlu Devleti'ni teşkilâtlandırmaya çalışmıştır.
Uzun Hasan'ın ölümü ile Akkoyunlu devleti eski kuvvet ve kudretini kaybetmiş, memleketin her tarafında hanedana mensup şehzâdeler ile taraftarları beyler, merkezî otoriteyi dinlememeye başlamışlardır. Annesi Selçuk-şâh Begüm'ün gayreti ile saltanatı ele geçirmeye muvaffak olan Halîl Sultan, kardeşi Maksud Bey'i öldürtünce, aleyhinde isyanlar çıktı. Halîl Sultan, her ne kadar amcası Cihangir'in oğulları Murad ve İbrahim Beylerin isyanlarını bastırdı ise de, Diyarbakır valisi olan kardeşi Yakup Bey tarafından, saltanatının altıncı ayında öldürüldü.
Babasının emîrlerini yanında tutmasını bilen yeni hükümdar Sultan Yakub, hükümdarlığının ilk yılında kardeşi Sultan Halîl'in oğlu Elvend Bey ile Kara-yülük'ün oğullarından Şeyh Hasan'ın oğlu Köse Hacı Bey'in Şîrâz ve Isfahan'da çıkarttığı isyanları kolaylıkla bastırdı. 1480'de Memlûk sultanının gönderdiği kuvvetleri, beyleri idaresindeki ordusuyla bozguna uğrattı. Hattâ Mısır ordusu kumandanı Şeybeg bu savaşta öldürüldü. Sultan Yakub, iç karışıklıkları bastırdıktan sonra 1482'de Gürcistan seferine çıkarak Ahıska dâhil olmak üzere birçok kaleleri ele geçirdi. Bu tarihten sonra daha ziyade memleketini imâr için gayret sarfeden Yakub, babası gibi âlim ve san'atkârları korumuş, hattâ kendisi de Türkçe ve Farsça şiirler yazmıştır. Onun genç yaşta vefatı (1490), Akkoyunlu devletinin çözülmesine yol açmıştır.
Bazı boy beyleri Yakub'un çocuk yaşta olan oğlundan Baysungur'u hükümdar ilân ettiler. Diğer şehzâdelerin hükümdarlık iddaları kısa zamanda bertaraf edildi. Baysungur'un atabegi Sûfî Halîl, Akkoyunlu şehzâdelerinin bir kısmı ile kendisine rakip saydığı bazı beyleri öldürterek, devlete hâkim oldu ise de, onun tahakkümünden bıkan beylerin birçoğu Diyarbakır valisi Süleymân Biçen ile birleşerek onu mağlûp ve katlettiler. Bundan sonra Süleymân, hükümdarın atabegi olarak idâreye hâkim oldu ise de kısa bir süre sonra, bir kısım beyler Alıncak kalesinde mahpus bulunan Rüstem Bey'i hükümdar ilân ederek, Süleyman'ı mağlûp ettiler.
Böylece kardeşleri ile birlikte, Şirvan hâkimi olan dedesi Ferruhyesar'a sığınmak zorunda kalan Baysungur'un saltanatı sadece bir sene sürmüştür.Rüstem Bey'in 1492'den başlayarak beş sene süren iktidar devri karışıklıklar içinde geçmiştir. Baysungur ile kardeşi Hasan'ı bertaraf ettikten sonra, Isfahan ve Gîlân'da çıkan isyanları bastırmış; Karakoyunlu boylarını kendilerin mürid yapıp, ayrı bir devlet kurmak isteyen Erbil Şeyhi Haydar'ın oğlu Ali'yi mağlûp ederek öldürtmüştür.
Ancak kısa bir zaman sonra, beylerinin hıyanetine uğrayan Rüstem Bey, İstanbul'un oğlu Uğurlu Mehmed'in oğlu ve II. Bayezid'in damadı Göde Ahmed Bey tarafından yenilerek katledildi (1496). Osmanlı idârî sistemini tatbike kalkışan Ahmed Bey, iç karışıklıkların başlıca sebebi olan Akkoyunlu ileri gelenlerini öldürtmeye başlayınca, boy beyleri ayaklanarak onu katlettiler. Saltanatı ancak bir yıl süren Ahmed Bey'in öldürülmesinden sonra Akkoyunlu devletindeki iç karışıklıklar daha çoğaldı. Uzun Hasan'ın oğlu Yusuf'un iki oğlu Elvend ve Mehmed ile Sultan Yakub'un oğlu Murad Bey, birbirlerine rakip olan beyler tarafından muhtelif yerlerde hükümdar ilân edildiler. Saltanat mücadelesinde Mehmed Bey hayatını kaybetti. Nihâyet Akkoyunlu ülkesi Elvend ve Murad Bey arasında bölüşüldü (1501).
Akkoyunlu devleti dağılmaya yüz tuttuğu sıralarda, Safevîler Azerbaycan'da bir siyâsî kuvvet olarak ortaya çıkıyordu. Şeyh Haydar'ın oğlu Ali'nin katlinden sonra Safevî tarikatı şeyhliğine getirilen diğer oğlu İsmail, Karakoyunlu ulusuna mensup iken, bu devletin yıkılması üzerine, Akkoyunlu kabîle federasyonuna katılmayan veya katılıp da onunla anlaşamayan boy ve oymaklar ile, iç haberler sonucunda başdaki hükümdara karşı olan veya iç karışıklıkların verdiği perişanlıktan muzdarip bulunanları etrafında toplamayı başarmış, ajanları vasıtasıyla yaptığı kesif propaganda ile de nüfuzunu Anadolu içlerine kadar yaymıştı.
Kendisini askerî bakımdan kuvvetli hissedince de, önce Erran ve Şirvan bölgelerinin bir kısmını zabtettikten sonra Azerbaycan üzerine yürüyüp, Elvend Bey'i mağlûp ederek Diyarbakır'a kaçmak mecburiyetinde bırkatı ve (1503), Akkoyunlu devletinin bütün arazisini ele geçirdi.
Elvend Bey'in ölümü (1504) üzerine Diyarbakır'daki Akkoyunlu beyleri tarafından Akkoyunlu tahtına çağrılan Göde Ahmed'in oğlu Zeynel, uzun zaman Diyarbakır valisi olan Emîr Bey Musullu ile diğer bazı beyleri hapsetti. Hasankeyf ele geçirip Urfa'ya da hâkim olmaya çalışırken, hapisten kurtulan Emîr Bey Musullu ve taraftarlarına yenilerek esir düştü. Emîr Bey Musullu, Elbistan'a kadar gelmiş olan Şah İsamil'e itaat ettiği gibi, Akkoyunlulara karşı derin bir kin duyan Safevî hükümdarı da Akkoyunlu hanedanı mensuplarından eline geçenleri öldürmekten geri durmuyordu.
Bu yüzden canını kurtaran hanedan mensupları Mısır'a Osmanlı ülekesine ve Dulkadır-oğlu'na sığınıyorlardı. Çaldıran seferinde Sutlan Selim'in maiyetinde Akkoyunlu hanedan mensupları da bulunuyordu. Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra, Anadolu'da yaşayışlarına devam eden Akkoyunlu ulusu, görünüşte Osmanlı Devleti'ne bağlı olmakla beraber, XVI. yüzyıldan başlayarak Celâlî isyanlarına geniş ölçüde katılmışlardır.
Uzun Hasan'ın doğudaki haretkâtına gelince, Akkoyunluların kuvvetlenmesi ezelî rakipleri Karakoyunluları kuşkulandırmış ve Cihan-şâh, 1467 ilkbaharında Uzun Hasan'ı ezmek üzere Tebriz'den yola çıkmıştı. Ancak Akkoyunlu hükümdarı itaat mektupları göndererek, onu oyalamayı başardı; neticede kışın yaklaşması üzerine Cihan-şâh bir kısım kuvvetlerini dağıtarak Muş'tan geri çekilmek üzere iken, Uzun Hasan, ansızın hücum ile Karakoyunluları mağlûp (11 Kasım 1467), Cihan-şâh'ı esir, sonra da idâm etti.
Cihan-şâh'ın yerine geçen oğlu Hasan Ali, derme-çatma kuvvetlerle ertesi yıl baharında Akkoyunlularla giriştiği savaşı kaybedince, Timurlulardan Ebû Sa'îd'e başvurarak, onu Irak ve İran'ı zabta teşvik itmişti. Mart 1468'de Herat'dan hareket eden Ebû Saîd Serahs ve Nîşâbûr üzerinden Meşhed'e gelince, Uzun Hasan, Ebû Saîd'e elçiler göndererek sulh teklifinde bulundu ise de bir netice alamadı. Ebû Saîd'in Bistâm ve Rey'den geçerek Sultâniye'ye gelmesi üzerine, Uzun Hasan, hala Karakoyunluların elinde bulunan Tebriz'i zabtetmekten vazgeçerek Karabağ kışlağına çekildi. Ancak kumandanlarının teşviki ile Karabağ üzerine yürüyen Ebû Saîd, Mahmud-âbâd civarında Uzun Hasan'a yenilmiş ve kaçarken yakalanarak idâm edilmiştir.
Hemedan'a çekilen Hasan Ali ise, 1469 nisanında Uzun Hasan'ın oğlu Uğurlu Mehmed tarafından öldürülmüştür. Böylece Azerbaycan ve İran'ın zengin bölgelerini ele geçiren Uzun Hasan, hükûmet merkezini Tebriz'e nakletmiştir.
İran Doğu Anadolu ve Irak'ı içine alan kuvvetli bir devlet kurmayı başaran Uzun Hasan, Mısır ve Osmanlı memleketlerini almak düşüncesiyle Venedik'e Hacı Mehmed adına bir elçi göndererek (1472), Osmanlılara karşı bir ittifak teklifinde bulunmuştur. Venedik Cumhuriyeti bunu kabûl ederek bazı ateşli silahlarla birlikte elçiyi Tebriz'e yolladı ise de, bu temastan iki devlet de umduklarını bulamadı.
Fâtih Sultan Mehmed, Uzun Hasan'ın düşmanca tavrı karşısında bir taraftan sefer hazırlığı ile uğraşırken, diğer taraftan da bir Venedik hücumunu önlemek üzere onlara sulh teklif etti. Ancak Venedik, Eğriboz adasının geri verilmesini isteyince, görüşmeler kesildi. 1472 kışını hazırlıklarla geçiren Fâtih, Uzun Hasan'dan gelen bir mektuba verdiği cevapta "Bâdemâ elçimiz yok ve lâfımız kılıçtır" diyerek, artık savaşa karar verdiğini açıklıyordu. Osmanlı ordusu 1473 Martında padişahın kumandasında Üsküdar'dan doğuya doğru yola çıktı.
Uzun Hasan, Fâtih'in Erzincan'a geldiğini haber alınca, Tebriz'den yetmiş bin kişilik bir kuvvetle hareket etti. İki tarafın öncü birliklerinin Tercan yakınlarındaki çarpışmasında Akkoyunlular üstünlük sağladılar. Hattâ Uzun Hasan'ın oğlu Uğurlu Mehmed Bey, Rumeli beylerbeyi Has Murad Paşa'yı pusuya düşürerek askerlerinin çoğuyla beraber kılıçtan geçirdi. Bunun üzerine Bayburt'a doğru çekilen Osmanlı ordusu, Uzun Hasan'ın aldığı tertibat neticesinde, Otlukbeli'nde savaşı kabule mecbur oldu (11 Ağustos 1473). Bu savaşta Osmanlı ateşli silahlarının Akkoyunlu hükümdarı üzerine teksifi Uzun Hasan'ın daha fazla dayanmasını engelleyip, kaçmasına sebep oldu. Osmanlıların eline bol miktarda esir ve ganimet geçti.
Yalnız siyâsî itibârını kaybetmekle kalmayıp, toprak ve askerî güç bakımından da büyük zararlara uğrayan Uzun Hasan, yine de askerî faaliyetlerine devam etmiş ise de, dördüncü Gürcistan seferi (1477) dönüşünde hastalanmış ve 6 Ocak 1478'de Tebriz'de ölerek Nasıriye medresesine gömülmüştür.
Karakoyunluları ortadan kaldırdıktan sonra Osmanlılarla aralarının açılması ve Venediklilerle temasları, Akkoyunluları Akdeniz'e kadar inmeye zorlayınca, Memlûklerle olan dostluk münâsebetleri bozulmuştur. Uzun Hasan'ın bu maksatla yaptığı Suriye seferi (1472) başarısızlıkla son bulunca, Fırat, Memlûklerle Akkoyunlular arasında hudut olarak kalmıştır. Uzun Hasan'ın Otlukbeli'nde Osmanlılara yenilmesine rağmen, Memlûkler Akkoyunlulardan çekiniyorlardı.
Kara-yülük daha sonra Berkuk'a başvurarak, Memlûklerin hizmetine girdi. Ancak Berkuk'un ölümü üzerine Mısır'da karışıklıkların tehlikeli bir hâl alması ve Yıldırım Bayezid'in Suriye'ye doğru yürüyüşe hazırlanması, Kara-yülük'ün Memlûklerden yüz çevirerek, Mutahharten'in aracılığı ile 1399'da Karabağ'da kışlayan Timur'un yanına gidip, onun hizmetine girmesiyle neticelendi (1400'de).